Reform Kiliselerinin Tarihsel Kökeni ve Uygulamaları
Yazan: Stephen Smallman Reform kilisesi nedir? Virginia, McLean’de McLean Presbiteryen Kilisesi’nin pastörü olarak, bu temel soruyu kendime otuz yıl boyunca sık sık sordum. Orada bu soruya bir yanıt yazmaya başladım. Şu an çok farklı bir alanda hizmet etmeme, bu projeye başladığım zamandan çok farklı bir zamanda olmama rağmen, soru hala cevaplandırılmak için önem taşımaktadır.
McLean topluluğu, Washington D.C. Kutsal Kitap Presbiteryen Kilisesi olarak başladı. Birçok mezhepsel ayrılma ve birleşme ve de kırsal bölgelere hareketle ayrıldığım dönemde Amerika Presbiteryen Kilisesi’nin (PCA) bir üyesi oldu. Ancak kilisenin üzerinde Presbiteryen yazması, yalnızca presbiteryenlerin geldiği anlamına gelmiyordu. Çeşitli ruhsal altyapıya sahip birçok insana kapılarımızı açtığımız gibi, hiçbir kilise altyapısı olmayan kişilere de kapılarımızı açıyorduk. Araştırmacı sınıflarımızda eğitim verdiğim dönemde, insanların anlamada ve kabullenmede güçlük çektiği Reform doktrinlerinin ve geleneklerinin olduğunu gördüm. Sıklıkla şunu duymaktaydım:
‘‘ Reform demekle kastettiğiniz nedir? (bir diğer deyişle, Reform kilisesi nedir?)’’
Bunları yazarken, bana bu soruyu soran bütün insanların bileşkesini aklımda tutuyorum. Bu konuların bazılarıyla ilgili kendi çabalarımı da unutmuyorum. Kendime Reform demekten oldukça hoşnudum, umarım siz de aynı duruma gelirsiniz (bütün ilkeleri benimsemenin kiliseye kabul edilmek için bir zorunluluk olmamasına rağmen). Ancak herhangi bir geleneğin değeri benzeri bir başlangıç noktası sağlamasıdır; hiçbir zaman bize ‘‘hallettik, tamamladık’’ hissini vermez. Dilerim sözlerim o ruh haliyle kabul edilir.
Kutsal Yazılar’ı kullanımıma gelirsek, genellikle bir düşünceyi anlamak adına Kutsal Kitap bölümlerinden sadece bir kısım alıntıladım. Bunu, sizleri daha detaylı bir Kutsal Kitap çalışmasından kurtarmak için değil, tartışmanın akışını sağlamak için yaptım. Bu nedenle yalnızca bir referans kullanmaktayım ve sizleri kullandığım referansların bağlamını incelemeye ve okumaya teşvik etmekteyim. Ayetleri bağlamlarından ayrı kullanmak neredeyse hiçbir şeyi kanıtlamaz. Kutsal Yazılar’dan referansları dikkatli bir biçimde kullandım, ama yine de kendiniz çalışmalısınız. Mesih’in izleyicisi olarak edinmeniz gereken en önemli alışkanlık ya da disiplin, Kutsal Kitap öğrencisi olmanızdır.
TARİHSEL KÖKEN
Reform Hristiyanlıkla ilgili en olağan başlangıç noktası, Protestan Reformasyonudur. Bu ünlü hareket, o dönemdeki kiliseyi, Roma Katolik diye adlandırdığımız kiliseyi reformlaştırmak üzere Martin Luther gibi adanmış Hristiyanların çabalarıyla gerçekleşmiştir. Luther’in yeni bir kilise başlatmak gibi bir gayesi yoktu, sadece suiistimallerin düzeltilmesi adına yükselen seslere destek verdi. Luther’in protestosu, Kutsal Kitapsal gerçeği derinden araştırmasına, yetkiye dayanıyordu. Sonunda Rab’be sadık olarak, Kilise’nin Kutsal Yazılar’ın en üst otoritesi üzerine kurulması gerektiği düşüncesini sağlam bir şekilde benimsedi. Reform çağrısında bulunurken kullandığı Kutsal Yazılar’dı. Luther’in bu sarsılmaz düşüncesi 1520 yılında Roma Kilisesi’nden ayrılmasına neden oldu ve yeni bir hareket başlamak üzereydi.
Ne yazık ki, birkaç yıl sonra yeni kiliseler arasında, Luteryanlar ve Reform olarak etiketlenen İsviçre ve Avrupa’nın diğer kısımlarında reformlaşan kiliseler arasında ayrılıklar meydana geldi. Reform kiliselerinin lideri, Cenevre kilisesinin başöğretmeni Fransız John Calvin’di. Calvin’in etkisi öyle sıradışıydı ki, bugün bile Reform ve Calvinist kelimeleri neredeyse eş anlamlıdır. Genellikle Reform hareketinin liderlerinden ve öğretmenlerinden dökülen yeni öğretişlerin en büyük sistemcisi olarak görülür ve kabul edilir.
Bu görüşler bir klasik haline gelen Hristiyan Dininin Temelleri çalışmasının temeli oldu. Hristiyan Dininin Temelleri, birçokları tarafından benimsenen yeni dinin esasında direkt olarak Kutsal Yazılar’dan alınan dine dönüş olduğunu açıklayan, 1536’da Fransa kralına yazılan bir sistemdi. Calvin Kutsal Kitap’la ilgili tam bir anlayışa sahip oldukça, kitap dört kez revize edilip genişletildi. 1559 son baskısı, bugün hala çalışılmaktadır. Tarihte büyük düşünürlerden biri olmasına rağmen, Calvin hiçbir zaman orijinal olduğunu iddia etmedi. Esasında, Kutsal Kitap’ın öğretişlerine ve ondan önceki önemli Hristiyan öğretmenlerin öğretişlerine karşı olan görüşlerini sınayarak, orijinal olmaktan kaçınmak için büyük gayret gösterdi.
Calvin’in yazılarından ve detaylı Kutsal Kitap çalışmasından çıkan sonuç, Kutsal Kitap’ın kendi içinde tutarlı olduğu, bu yaşamdaki her soruyla ilgili bir perspektif sağladığıdır. Calvin’in klasik öğretişi, günahtan ötürü bozulmuş olan görüşümüzü düzeltmek için Kutsal Kitap taktığımız bir gözlüktür demektedir. Bu gözlükler sayesinde, Tanrı ve Tanrı’nın yarattığı dünyayla ilgili daha düzgün bir anlayışa sahip oluruz. Kutsal Kitap’ın öğrettiği her şeyi birleştiren altta yatan ilke, Calvin’in adlandırdığı üzere ‘‘Tanrı bilgisidir’’. Bu terim Calvin için önemliydi, çünkü Kutsal Kitap Tanrı’yla ilgili bir vahiy kitabı olmaktan fazlasıydı; bir teoloji kitabıydı, Tanrı’nın Kendisini bilmemiz ve hizmet etmemiz için Kendisini vahyettiği bir kitaptı.
Reformasyonda liderler çıkmasında Calvin’in etkisi çok büyüktü. Bunun bir nedeni, öğrettiği her şeyin temelinin Kutsal Kitap’a dayandığını gösterme yeteneği, Kutsal Kitap’ın yetkisi konusunda aynı düşünen herkese büyük bir güvenirlilik verdi. Dikkatli ve sistematik ilerleyişinden ötürü, Calvin’in ilkeleri öğretilebilirdi. Cenevre’den çıkan doktrin geniş kitlelere yayıldı. Calvin’in hizmetinin ilk yıllarında, gayretli ve armağanlı genç liderler kendi ülkelerinde Protestanlara karşı olan zulümden kaçıp Cenevre’ye gelmenin bir yolunu buldu. Cenevre’delerken gayretlerine bilgi eklediler ve sonunda ülkelerine titiz Kelam hizmetkarları, yurttaşlarını gerçek Hristiyan inancına getirme ve kiliseyi reformlaştırma yükleriyle döndüler. Bu kiliseler farklı isimler aldılar: İskoçya ve İrlanda’da Presbiteryenler; İngiltere’de Puritanlar; Hollanda, Almanya, İsviçre, Macaristan ve Polonya’da Reform Kilise; Fransa’da Fransız Protestanlar. Ulusal ve kültürel farklılıklara rağmen, ortak bir öğretişle birbirlerine kenetlenen gayri resmi bir aile oldular.
Genellikle ‘‘Presbiteryenliğin babası’’ olarak bilinen John Knox, Calvin etkisinin belirli bir örneğidir. Knox İskoçya’dan, sonra da İngiltere’den kaçtı ve 1555’de Cenevre’ye geldi. Calvin’den eğitim alırken, İngilizce konuşan sürgünlere pastörlük yaptı. Kendi ulusunun kilisesini reformlaştırmada önderlik etmek için 1559’da İskoçya’ya döndü. İskoçya kilisesinin teolojik gelişimi, Amerikan Reform mirasında hayati bir önem taşımaktadır.
Birçok İskoç Presbiteryen Atlantik okyanusunun ötesindeki yeni kolonilere göç ettiler. Birçoğu önce kuzey İrlanda’ya yerleşti, bu nedenle İskoç-İrlandalı olarak adlandırıldılar. Amerika’ya gelerek, bu Presbiteryenler (hem İskoçlar hem de İskoç-İrlandalılar) güney bölgelerde koloniler kurdular. Devrimci Savaşta Presbiteryenler koloniler arasında en büyük mezhepti ve çoğu İngiltere’den ayrılan destekçilerdi. Presbiteryenler, Amerika’nın ruhsal ve politik gelişiminde büyük bir rol oynadılar.
KUTSAL YAZILAR
Reform olmak nedir sorusunu sorduğumda, aklıma altı ayırt edici tema gelmektedir. Değişen vurgu dereceleriyle bazı temalar diğer benzeri kiliselerle ortaktır, Reform mirasını hala ciddiye alanlar için oldukça önemlidir. Bu ayırt edici temalar: Kutsal Yazılar, Tanrı’nın Egemenliği, Antlaşma, Tanrı’nın Yasası, Kilise ve Tanrı’nın Krallığıdır.
İman ve uygulamada en üst yetki olarak, Kutsal Yazılar’a itaatle başlamalıyız. Bu, Kutsal Yazılar’ın Tanrı’nın Kendisini vahyettiği şekilde yazılı ve korunmuş olan bir düşünceye dayanmaktadır. Bu inanç İsa Mesih’in Kutsal Yazılar’la ilgili öğretişine, Eski ve Yeni Antlaşma’da sayısız bölüm tarafından doğrulanmasına dayanmaktadır. Öncelikli olarak Tanrı’nın ve dünyaya kurtuluşu getirmesinin bir vahyi olmasına rağmen, Kutsal Kitap, en azından ilkesel olarak, yaşamın her alanına değinir ve bu nedenle yaşamla ilgili bir dünya görüşü ve feslefe oluşturmada en temel kaynak olarak hizmet eder.
Kutsal Yazılar’ın bağlamının anlaşılması ve çalışılması gerektiği düşüncesine dayanarak, Reform kiliseleri iman bildirgeleri ve inanç açıklamalarının içeriğine de inanmaktadır. Bu ünlü iman ikrarlarının arasında Heidelberg Kateşizmi (1563- Alman altyapılı birçok kilise tarafından hala kullanılmaktadır) ve Westminster İnanç Açıklaması ve Kateşizmleri (1646) yer almaktadır. Westminster’lar, Presbiteryen kilisesinin temel inanç açıklamasıdır. Westminster İnanç Açıklaması yazıldığında, Kutsal Yazılar’ın esinlemesi tartışılan bir konu değildi. Yine de inanç açıklamasının yazarları, ilk bölümü ‘‘Kutsal Yazılar’’ la ilgili yazmayı tercih etmiştir. Tanrı halkı tamamen güvenilir bir vahiy kaynağına sahip olmadıkça, hiçbir doktrinsel ya da ahlaki öğretiş için doğruluk ve gerçeklik iddiasında bulunabilmenin mümkün olmadığını açıkça belirtmişlerdir. Bu anlayışla günümüze dek temelleri sağlam duran, bir temel inşa etmişlerdir.
Günümüzde, milenyumun bu yıllarında, sayısız konu kiliseye meydan okumaktadır. Cinsel oryantasyon, feminizm, ırkçılık, çevrecilik, insan klonlama ve genetik deneyler gibi konularla nasıl başa çıkacağız? Bütün ve diğer konuların temelinde, ‘‘Bütün bunlarla kendimiz mi başa çıkmalıyız yoksa Tanrı bunlarla ilgili bir şey söylemiş midir?’’ sorusu yatmaktadır. Evet, Tanrı bunlarla ilgili bir şey söylemiştir. Tanrı iradesini Kutsal Kitap’ta açıklamıştır. Kutsal Yazılar’ın üstün otoritesini inkar eden kiliselerin temeli sarsılır.
Evanjelik görüşü benimseyenler arasında bile, Kutsal Yazılar’la ilgili tartışma yaşanmaktadır. Kutsal Yazılar’ın yanılmazlığını içermektedir, yani Kutsal Yazılar’ın esinlenen yazarlar tarafından hata olmaksızın yazılmış olduğu inancıdır. Kutsal Kitap’ı iman ve uygulama için tek otoritemiz olarak kabul etmemize rağmen, kimileri Kutsal Kitap’ın her detayının doğru olduğunu iddia etmeye ihtiyaç olmadığını düşünmektedir. Kimileri de Tanrı’nın düşünceleri esinlediğini, fakat sözcüklere dökülen kelimelerin çok önemli olmadığını söylemektedir.
Tabi ki de Kutsal Kitap’la ilgili anlayışımızda boşlukları kabul etmeliyiz. Ancak bu Kutsal Yazılar’ın kusursuzluğuyla ilgili değil, bizlerin sınırlı bilgisiyle ilgilidir. Dahası, Kutsal Kitap’ın öğretişlerini doğru yorumlamak kolay bir şey değildir. Fakat başlangıç noktası ‘‘Kutsal Yazılar’ın tamamı Tanrı esinlemesidir’’ ve bu nedenle tamamen güvenilir ve de ‘‘öğretmek, azarlamak, doğrulukta düzeltmek ve eğitmek içindir’’ öyle ki Tanrı’nın çocuğu her iyi iş için donanımlı hale gelebilsin, olmalıdır (2.Timoteos 3:16-17).
Kutsal Yazılar’la ilgili Calvinist öğretiş, rasyonel deliller yerine, Kutsal Yazılar’ın otoritesini oluşturan ‘‘Ruh’un tanıklığını’’ vurgular. Bu şu anlama gelmektedir: nihayetinde Kutsal Kitap’a itaat ederiz, çünkü bizlerdeki Kutsal Ruh, Ruh tarafından verilen bir Kitap olarak ona tanıklık eder. Hiç kimse Kutsal Kitap’ın Tanrı Kelamı olup olmadığını tartışmamalıdır (WİA, 1.5). Fakat bu öğretişten Calvin’in ya da Reform kiliselerinin Kutsal Yazılar’ın kusursuzluğuna kayıtsız olduğu çıkarılamaz. Kutsal Ruh, özü gerçek olan Tanrı’dan gelen Kitap’a tanıklık eder.
TANRI’NIN EGEMENLİĞİ
Kutsal Yazılar’da da belirtildiği gibi, yaşamın esas gerçeği Tanrı’nın varlığı ve her şeyde üstünlüğüdür. Bunun için kullanılan genel ifade, Tanrı’nın egemenliğidir. Tanrı yalnızca her şeyi yaratmış olma erdemiyle egemen değildir, fakat yaratılış üzerinde aktif bir şekilde hükmetmeye devam ettiği- ki buna ilahi takdir denir- için de egemendir. Tanrı’nın egemen hükmü, benzersiz yaratılışı insana ulaşır. Kutsal Kitap hiçbir zaman insanların seçimlerinde ne kadar özgür ve ne kadar sorumlu olduğunu ve aynı zamanda Tanrı’nın üstün amaçlarını yerine getirmeye ne kadar bağlı olduğunu açıklamamaktadır. Bu, yaşamın en büyük paradokslarından biridir: her gün kendi seçimlerimizi yaparız ve Tanrı’nın her şeyin üzerinde egemen olduğu bilincine de sahibizdir.
İlahi Takdirde
Yaratılış 50:19-20 (Yusuf’un bütün hikayesini gözden geçirin Yaratılış 37-50); Yeşaya 45:5-25; 46:8-13; Daniel 4; Yuhanna 6:35-40; Elçilerin İşleri 2:23; 3:17-18; 4:27-28 ayetlerini gözden geçiriniz.
‘‘Yusuf, ‘Korkmayın’ dedi, ‘Ben Tanrı mıyım? Siz bana kötülük düşündünüz, ama Tanrı bugün olduğu gibi birçok halkın yaşamını korumak için o kötülüğü iyiliğe çevirdi’’ (Yaratılış 50:19-20)
‘‘Çok önceden beri olup bitenleri anımsayın. Çünkü Tanrı benim, başkası yok. Tanrı benim, benzerim yok. Sonu ta başlangıçtan, henüz olmamış olayları çok önceden bildiren, `Tasarım gerçekleşecek, İstediğim her şeyi yapacağım diyen benim. Doğudan yırtıcı kuşu, uzak bir ülkeden tasarımı gerçekleştirecek adamı çağıran benim. Evet, bunları söyledim, kesinlikle yerine getirecek, tasarladığımı yapacağım mutlaka’’ (Yeşaya 46:9-11)
‘‘Baba`nın bana verdiklerinin hepsi bana gelecek ve bana geleni asla kovmam’’ (Yuhanna 6:37)
‘‘Tanrı`nın belirlenmiş amacı ve öngörüsü uyarınca elinize teslim edilen bu adamı, yasa tanımaz kişilerin eliyle çarmıha çivileyip öldürdünüz’’ (Elçilerin İşleri 2:23)
İnsanın sorumluluğunun ve Tanrı’nın egemenliğinin yanyana ilerlediğine dikkat ediniz. Reform öğretiş bu konuda Kutsal Kitap’ın konuşmasına istekli ve birçok soruyu yanıtsız bıraktığı konusunda utanç duymamaktadır. Tanrı’nın egemen olduğu ve yaratılış üzerinde aktif bir şekilde hükmettiği doktrini, en azından bütün Hristiyan kiliseler tarafından kabul edilir, fakat özellikle Reform inanlılar tarafından tanımlanır. Hümanizmi benimseyen, insan yetkisi ve iradesi üzerine kurulu bu düşünceyi benimseyen kişilerin insanlığın yetki sahibi olmadığı görüşünü aşağılamaları şaşırtıcı değildir. Aslında Tanrı insan ırkının isyan etme çabalarına gülmektedir (Mezmur 2), çünkü kibirleri ve kötülükleri bile Tanrı’nın amaçlarını gerçekleştirmek üzere kullanılır (Yeşaya 10:5-19). Tanrı’nın önündeki duruşları konusundan kaçma çabalarında, hümanistler Kutsal Kitap’la başlayıp Calvin, Puritanlar ve Reform geleneğindeki diğerleriyle devam ederek bu öğretişin kaynağına karşı saldırıda bulunurlar.
Kurtuluşta
Büyük bir tartışma meydana getiren Tanrı’nın egemen amaçları, Tanrı’nın kurtuluşa erişecek kişileri seçmesi öğretişidir. Bu muhtemelen en iyi Yunus’un balığın karnında söylediği sözlerde özetlenir: ‘‘Kurtuluş RAB’den gelir’’ (Yunus 2.9). Eğer kurtuluyorsak bu, Tanrı’yı aradığımız için değil, Tanrı bizleri aradığı içindir. Melek Yusuf’a çocuğa İsa ismini koymasını söyledi, ‘‘çünkü halkını günahlarından kurtaracaktı’’ (Matta 1:21). Daha sonra İsa Mesih’in Kendisi, ‘‘İnsanoğlu kaybolanı bulmaya ve kurtarmaya geldi’’ demiştir (Luka 19:10).
Bu öğretiş için kullanılan Kutsal Kitapsal terim, seçilmişliktir. Bu terim ilk olarak, Eski Antlaşma’da İsrail halkının Tanrı’nın kutsal halkı olmak üzere seçilmesi, ayrılmasında kullanılmıştır. Tanrı’nın seçimi İsrail’deki herhangi bir erdemle ilgili değildi, tamamen Tanrı’nın sonsuz amacı ve antlaşmasından ötürüydü (Yasanın Tekrarı 7:6-11; Romalılar 9).
‘‘Siz Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. Tanrınız RAB, öz halkı olmanız için, yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti. RAB`bin sizi sevmesinin ve seçmesinin nedeni öbür halklardan daha kalabalık olduğunuzdan değil. Siz sayıca öbür halklardan azdınız. RAB size sevgisini göstermek ve atalarınıza ant içerek verdiği sözü yerine getirmek için güçlü eliyle sizi Mısır`dan çıkardı; köle olduğunuz ülkeden, Mısır Firavunu`nun elinden sizi kurtardı’’ (Yasanın Tekrarı 7:6-8)
Tanrı’nın İsrail’i seçmesinin amacı, onları bütün dünyayı bereketlemek için kullanmaktı (Yaratılış 12:1-3), fakat Kutsal Kitap açıkça Tanrı’nın İsrail’i bütün uluslar üzerinde seçtiğini belirtmektedir. Yeni Antlaşma öğretişinde, Tanrı’nın seçilmiş halkı artık bir ulus değil, fakat İsa Mesih’in kilisesidir. Tanrı her ulustan, her oymaktan çoklarını Mesih’e Kurtarıcıları olarak iman etmeleri ve Tanrı halkı olmaları üzere önceden belirlemiştir (Romalılar 8:29-30; 11:1-6, 22-36; Efesliler 1:3-14; 2:19-22; Koloseliler 1:9- 2:7; 1.Petrus 1:1-2; 2:7-10).
‘‘Bizi Mesih`te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih`in Babası Tanrı`ya övgüler olsun. O kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih`te seçti. Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi’’ (Efesliler 1:3-5)
‘‘Ama siz seçilmiş soy, Kral`ın kâhinleri, kutsal ulus, Tanrı`nın öz halkısınız. Sizi karanlıktan şaşılası ışığına çağıran Tanrı`nın erdemlerini duyurmak için seçildiniz’’ (1.Petrus 2:9)
Fakat Tanrı Oğlu’nun çarmıhtaki eylemi aracılığıyla tamamlanması için çok daha fazlasını yaptı. Kutsal Ruh’la seçtiği kişilere onlarda kişisel olarak kurtuluşu uygulamak için geldi. Onları ölümden diriltir (Efesliler 2:1-5), onları ruhsal olarak Mesih’le birleştirir (Efesliler 2:6-7), kurtuluş için İsa Mesih’e erişmelerini sağlar (Efesliler 2:8-9) ve onlara hizmet dolu yeni bir yaşam verir (Efesliler 2:10). Üçlübirliğin her bir Kişisinin kurtuluşta rolü vardır.
‘‘Mesih İsa`nın elçisi ben Petrus`tan Pontus, Galatya, Kapadokya, Asya İli* ve Bitinya`ya dağılmış ve buralarda yabancı olarak yaşayan seçilmişlere selam! İsa Mesih`in sözünü dinlemeniz ve O`nun kanının üzerinize serpilmesi için, Baba Tanrı`nın öngörüsü uyarınca Ruh tarafından kutsal kılınarak seçildiniz. Lütuf ve esenlik artan ölçüde sizin olsun’’ (1.Petrus 1:1-2)
‘‘Bazılarınız böyleydiniz; ama yıkandınız, kutsal kılındınız, Rab İsa Mesih adıyla ve Tanrımız`ın Ruhu aracılığıyla aklandınız’’ (1.Korintliler 6:11)
Bu, yalnız ve yalnızca imanla aklanma aracılığıyla lütufla kurtulma Reform doktrinin özüdür. Bu nedenle şu ezgiyi söyleriz:
Tatlı lütuf, sesi tatlı, benim gibi bir günahkarı kurtardı;
Bir zamanlar kayıptım, şimdi bulundum,
Bir zamanlar kördüm, şimdi gözlerim açıldı.
Yüreğime korkuyu öğreten, gözyaşlarımı silen o lütuftu;
İman ettiğimde o lütuf benim için ne kadar da değerliydi.
John Newton
Bunların paradoks düşünceler olduğunu ve dikkatlice araştırılması gerektiğinin farkındayım. Bu nedenle birçok Kutsal Kitapsal ayet paylaştım, sizlerden onları dikkatlice okuyup çalışmanızı istedim. Durum bir fikri bizlerin beğenip beğenmemesi olmamalı, fakat Kutsal Yazılar’da öğretilip öğretilmemesi olmalıdır. Bizler için kurtaranın Tanrı olduğunu bilmek, son derece teselli edicidir. Hala iman etmediyseniz, bilin ki Tanrı en sert yürekten bile güçlüdür ve inatçılığınızın üstesinden gelebilir. Eğer imanlıysanız, ‘‘Mesih’tesiniz’’ demektir ve ebedi lütuf Tanrısı’nın gözetimi altındasınızdır. Mesih’le birleşmiş olanlar kendilerine olan şeyin dünya yaratılmadan önce Tanrı tarafından tasarlandığını anlamalıdır, eğer Tanrı bizimleyse kim bize karşı çıkabilir! (bakınız Romalılar 8:28-39).
Burada kişisel şeylerden söz etmek istiyorum. Kutsal Kitap’ı okumaya ve anlamaya yeni bir imanlı olarak çalışırken, yukarıda alıntılanan ayetler gibi ayetlerle karşı karşıya geldim. Seçilmişlik ve önceden belirlenmişlik kelimelerinin anlamını sorduğumda, dikkatli bakışlar ve ne anlama gelmediklerine dair bir cevap alıyordum, ama hiçbir zaman tam ve olumlu anlatımını içeren bir yanıt alamıyordum. Kendi kendime öğrenmeye itilerek, Tanrı’nın her şeyin kontrolüne sahip olduğu öğretişinde büyük sevinç buldum ve benim durumuma gelince, Mesih’e yaklaşmam asla tesadüfi ya da kazara değildi. Tanrı beni sevdi! Evrenin Tanrısı benimle kişisel olarak ilgilendi ve Mesih’e iman etmeyi arzuladığım noktaya beni adım adım getirdi.
Önceden belirlenmişliğin farkına varmanın pratik sonucu, kendimle ilgili düşünmekten Tanrı’yla ilgili düşünmeye başlamamdı. Benim Hristiyan yaşamımda bu, bir Hristiyan olarak performansımda yetersizlik hissi ve büyük kaygılar duymak yerine, Tanrı’yla ilişkimin daha fazla güvenli olması anlamına geliyordu, çünkü bu benim işlerim değil, Tanrı’nın sevgisi ve lütfu üzerine kurulu bir ilişkiydi. Bu kişisel keşiflerden hemen sonra sistematik teoloji ve kilise tarihini çalışmaya başladım ve ‘‘lütuf doktrini’’ni kabul etmenin bir tek bana özgü olmadığını öğrendim. Reform kiliseleri ailelerinin en temel teolojisiydi. O ailenin ruhsal olarak zaten bir üyesi olduğumdan, Presbiteryen olarak ve bütün hizmetim boyunca bunları öğreterek resmi olarak da ailenin bir üyesi oldum.
ANTLAŞMA
Reform kiliselerin üçüncü ayırt edici özelliği, Kutsal Kitap’ı bir bütün olarak görmeleridir. Eski ve Yeni Antlaşma Tanrı’nın tek tasarısını, genellikle Antlaşma ya da Lütuf Antlaşması olarak bilinen tasarısını vahyeder. Bütün Kutsal Kitap boyunca ifade edilen Antlaşma’nın özü, Tanrı’nın halkına bildirisidir: Ben sizin Tanrınız olacağım, sizler de benim halkım olacaksınız. Literal anlamda bu ifade Yaratılış’tan Vahiy’e dek görülür (Yaratılış 17:7-8; Yeremya 31:33; 2.Korintliler 6:16; Vahiy 21:3). Bu bir rica (Benim sizin Tanrınız olmamı ister misiniz?) ya da bir dilek (Sizin Tanrınız olmak istiyorum) değildir; fakat doğası gereği lütuf ve merhamet Tanrısı olduğundan ötürü Tanrı’nın ne yapacağını belirten bir ifadesidir. Antlaşma’nın gelişimi sistematik olarak Yaratılış’tan insanlığın düşüşüne ve oradan da günah işlediklerinde insanların kaybettiği şeyi insanlara vermek üzere Tanrı’nın eylemde bulunduğu Kurtuluşa ilerler. Yaratılış’ın ilk bölümlerinden itibaren Tanrı’nın kurtuluş planı sahnelenir: ilk olarak bir aile aracılığıyla (İbrahim), daha sonra bir ulus aracılığıyla (Musa ve Davut) ve son olarak İsa’nın Kendisinde tamamlanarak (ölümü ve dirilişi aracılığıyla) dünyaya sunulur.
Bu bakış açısıyla Reform kilisesi her zaman, Eski Antlaşma’nın gelecekteki bir Yahudi krallığıyla ilgili peygamberlik ve ilginç hikayelerle dolu olan, sadece bir Yahudi kitabı olmadığını belirtir. Aksine, Yeni Antlaşma’daki aynı gerçeğin eski bir formulasyonudur. İsa Mesih yeniden başlatmamıştır. İbrahim ve Musa’yla başlatılan şeyleri gerçekleştirmiştir. Yalnız ve yalnızca lütufla kurtuluş, kan kefaretinin zorunluluğu ve kurtulmuş olan halkın bir kilise olarak biraraya gelmesi (çocukları da dahil olmak üzere) gibi temalar, Mesih’in eylemiyle yerine getirilmiş ve gerçekleştirilmiş olan Eski Antlaşma konseptleridir. (İbraniler kitabı bu anlamda çalışılabilir.) Tanrı halkına sunulan ‘‘geçici yücelikler’’ (2.Korintliler 3:7-18) Eski Antlaşma’daki gölgelerdir.
‘‘Ölümle sonuçlanan hizmet, yani taş üzerine harf harf kazılan yasa yücelik içinde geldiyse-öyle ki, İsrailoğulları geçici olan parlaklığından ötürü Musa’nın yüzüe bakamadılar- Ruh’a dayalı hizmetin yücelik içinde olacağı daha kesin değil mi?…Rab Ruh’tur, Rab’bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır’’ (2.Korintliler 3:-7-8, 17)
Diğer ayırt edici özellikler antlaşma temasının altındadır, çünkü antlaşma neredeyse her Kutsal Kitapsal öğretişe bir bakış açısı sağlamaktadır.
TANRI’NIN YASASI
Reform kiliseleri her zaman için Yasa’nın hem imanlılar hem imanlı olmayanlar için değeri üzerine büyük vurgu yaptılar. Yasa nedir? Yasa, Tanrı’nın O’nun için ne yapmamız gerektiğini açıkladığı şeydir. Tanrı’nın Yasası’nın en önemli ögeleri On Emir’de belirtilmektedir, genellikle bu yasa için sivil ve törensel yasalardan ayırt etmek için ahlaki yasa diye anılır. Kutsal Yazılar’da bu emirler ‘‘on söz’’ olarak tanımlanır (emir diye çevirilen İbranice kelime literal olarak Yasanın Tekrarı 4:13’te belirtildiği gibi söz’dür: ‘‘Size antlaşmasını, On Emri bildirdi’’). Bizler emirleri on kuraldan oluşan bir liste yerine, temel prensipler olarak görmeliyiz. Yasayı öğretirken, diğerlerine istinaden Reform Hristiyanlar, özünün Tanrı’yı bütün yüreğimizle, bütün canımızla ve bütün aklımızla (Yasanın Tekrarı 6:5), komşumuzu da kendimiz gibi sevmek (Levililer 19:18) olduğunu göstermek için ‘‘on’’u ayrıştırmışlardır. Bu iki Eski Antlaşma emri, İsa Mesih tarafından Yasa’nın özü (Matta 22:34-40) ve Pavlus tarafından Yasa’nın yerine getirilmesi (Romalılar 13:8-10) olarak alıntılanmıştır. Bu nedenle Yasa ve Sevgi birbirine zıt iki kavram değil, tamamlayıcı iki kavramdır.
Geleneksel olarak Reform kilisesi, Yasa’nın üç kullanımı olduğunu öğretmektedir:
Yasanın Birinci Kullanımı
Birinci kullanım, genel olarak toplum içindir. Ahlaki yasa, Tanrı’nın insanların yaşaması için verdiği en iyi yol olarak görülebilir. Bu anlamda bir kişinin ruhsal konumunu değiştirmez, fakat insan toplumunu düzenlemede ve yasasızlığı önlemede yararlıdır. Reform Hristiyanların politik ve sosyal konumu bu birinci kullanımla gelişmiştir ve adil bir toplum kurmada bütün insanlara yardımcı olmaya dair bir istek uyandırmıştır.
Eski Antlaşma, ahlaki yasayı İsrail’in vatandaşlık ve sosyal yaşamına da yayar. Bilgelik yasayı çalışmakla elde edilir, fakat ardındaki ahlaki prensipler olmaksızın sivil yasalar günümüz toplumlarına uygulanmamalıdır (WİA, 19.4).
Yasanın İkinci Kullanımı
İkinci kullanım, bizlere bir Kurtarıcı’ya ihtiyaç duyduğumuzu göstermek içindir. Kurtuluş, genellikle yeteri kadar iyi olduğumuzda verilen bir ödül olarak görülmektedir. Gerçek şu ki bizler asla ‘‘yeterli ölçüde iyi’’ olamayız, fakat buna ikna olmalı ve bunu kabul etmeliyiz. İhtiyacımız olduğuna dair bizleri uyandırma sürecinde Rab, kurtuluşu hak etmenin nasıl tamamen imkansız olduğunu bize göstermek için ahlaki yasayı kullanır. Bizler ancak Müjde’de vahyedildiği gibi merhamet için tövbe edip Mesih’e dönebiliriz (Yasaya karşın, Müjde Tanrı’nın bizler için neler yaptığının vahyedilmesidir, Mesih’in kurtuluşu getirmek için gelişinin iyi haberidir). Romalılar’da Pavlus yasanın bu ikinci kullanımından bahseder (1-3 bölümleri) ve daha sonra Mesih’in bizlerin kendimiz için yapamadığımız ve yapamayacağımız şeyleri nasıl yaptığını anlatır (3-8 bölümleri). Böylece Yasa bizleri Müjde’ye yönlendirir.
‘‘Bu nedenle Yasa’nın gereklerini yapmakla hiç kimse tanrı katında aklanmayacaktır. Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine varılır. Ama şimdi Yasa’dan bağımsız olarak Tanrı’nın insanı nasıl aklayacağı açıklandı. Yasa ve peygamberler buna tanıklık ediyor. Tanrı insanları İsa Mesih’e imanlarıyla aklar. Bunu, iman eden herkes için yapar. Hiç ayrım yoktur’’ (Romalılar 3:20-22)
Müjde’ye iman ettiğimizde, Yasa umudu yalnızca Mesih’te aramaya ihtiyacımız olduğunu bizlere göstermeye devam eder. Müjdeye olan ihtiyacımız, iman ettiğimizde ihtiyacımız olmanın çok daha ötesine geçer. Esasında, iman ettikten sonra Tanrı’nın kutsal standartlarını yerine getirmede ne kadar eksik ve güçsüz olduğumuzun daha fazla farkına varırız. Martin Luther, Müjde’yi her gün kendimize tekrar duyurmaya ihtiyaç duyduğumuzu söylemiştir. ‘‘Bu nedenle, İsa Mesih’te olanlar için artık hiçbir suçlama yoktur…’’ (Romalılar 8:1).
Burada Yasa’nın ilkelerinin Müjde’ye yönlendirdiğini görmekteyiz: Komünyona hazırlamak için topluluğu On Emir’i okumaya yönlendiriyordum. Yasa tekrar ve tekrar bizleri tövbeye yönlendirmekte ve böylece Rab’bin Sofrası’ndan alarak, bizler için bu dünyaya gelen ve ölen Mesih’e imanımızı beyan etmemizi sağlamaktadır.
Gelin, sevelim, ezgi söyleyelim ve tapınalım,
Gelin Kurtarıcımızın ismini övelim!
Yasanın ağır boyunduruğunu ezdi,
Sina dağının ateşini söndürdü:
Bizleri kanıyla yıkadı,
Bizleri Tanrı’ya götürdü.
Gelin tapınalım, lütuf ve adalet
Merhamet kaynağına;
Lütuf aracılığıyla güvenimiz Mesih’tedir,
Adalet tatmin olmuştur artık;
Bizleri kanıyla yıkayan
Tanrı’ya gidiş yolumuzu güvence altına almıştır.
John Newton
Yasanın Üçüncü Kullanımı
Üçüncü kullanım, Hristiyanlar içindir. Yüreklerimiz Kutsal Ruh’un işiyle değiştiğinde, Tanrı tarafından verilen bir itaat arzusu olduğunda, Yasa imanlılara Tanrı’nın halkından istediği yeni yaşam biçimi için bir taslak sunar. Birçok anlamda Dağdaki vaaz (Matta 5-7), Yasanın yeniden belirtilmesiydi, fakat çağrıda bulunduğu gerçek doğruluğu yerine getiren İsa Mesih’in Kendisiydi. Unutmamalıyız ki Hristiyanların esas amacı Mesih’i sevmek ve O’nun ardından gitmektir. Yasa’ya itaat bu anlamda yararsızdır, ancak en temel tutkumuz gözlerimizi Mesih’in çarmıhına dikmektir (Koloseliler 3:1-5; İbraniler 12:1-5). Dağdaki vaaz, tıpkı Tanrı halkını Msıır’dan çıkardıktan sonra On Emir verildiği gibi, zaten İsa Mesih’in öğrencileri olanlara verilmişti. Yeremya’da RAB, ‘‘Yasamı akıllarına koyacak, yüreklerine kazıyacağım’’ vaadini vermiştir (Yeremya 31:33). Yeni Antlaşma altında Yasa taş yerine yüreklerine kazınacaktı. Fakat Yasanın ortadan kaldırılma gibi bir opsiyonu yoktur. Bu nedenle Yasanın bu üçüncü kullanımı legalizmi körleştirmek için değil, fakat itaat ruhunun tanınması içindir.
KİLİSE
Reform kiliseleri, kilisenin Yeni Antlaşma’da olduğu gibi Eski Antlaşma’da da kurulduğunu söylemekle ayırt edicidir. Antlaşmanın birliğinin anlamı budur. ‘‘Tanrı halkı’’, ‘‘seçilmiş halk’’ ya da ‘‘kahinler topluluğu’’ Tanrı’nın kilisesinin elçiler ve peygamberlerden oluşan temel üzerine inşa edildiğine dair sadece birkaç ifadedir (Efesliler 2:19-22; 1.Petrus 2:9-10). Pentikost günü Kutsal Ruh armağanının verilmesi kilise için yeni bir dönem başlattı, fakat temeller çok önceden atılmıştı. Bu öğretişin görülebileceği iki yer kilise yönetimi ve sakramentlerdir.
Yönetim
Kilise öncelikle bir organizma, Kutsal Ruh tarafından güç verilen, Başı Mesih olan yaşayan bir Beden’dir. Ruhsal olgunluk için imanlıların birbirlerine hizmet ettikleri ve birbirlerini teşvik ettikleri paydaşlıktır (Efesliler 4:1-16) ve bu paydaşlıkla İsa Mesih’in adıyla dünyaya giderler (Yuhanna 20:21; 1.Selanikliler 1:4-8).
Fakat kilise aynı zamanda görünen bir topluluk, bir organizasyondur (Grekçe eklesia kelimesi). Eski Antlaşma’da bu organizasyon ihtiyarlar tarafından yönetiliyordu, Yeni Antlaşma’da da kilise bu düzeni takip etmektedir. Yeni Antlaşma topluluklarında üyeler arasından seçilen birçok ihtiyar vardı (Elçilerin İşleri 20:17; Titus 1:5-9). İhtiyarlara başka ayetlerde gözetmenler denir (Elçilerin İşleri 20:28; Filipililer 1:1; 1.Timoteos 3:1-7).
Hristiyan kilisesi geliştikçe, bu konseptler ruhban sınıfı büyük güç elde edince bir kenara bırakıldı. Calvin Cenevre’deki kiliseyi reformlaştırırken, en büyük amaçlarından biri kilise yönetimiydi. Calvin çıkarlara uymak yerine, kilisenin Kutsal Kitap’a göre yönetilmesine inanıyordu. Kiliseyi yönetmelerine yardım ettiği ihtiyarları atayarak o dönemin düzeninden radikal bir şekilde ayrıldı. Kelam hizmetkarlarına rahip yerine, öğretmenler ya da pastörler dedi. Daha sonra ihtiyar ve Kelam hizmetkarı yerine yöneten ihtiyar ve öğreten ihtiyar kavramları geldi. İhtiyarlar tarafından yönetilmek ya da presbiteryanlık (Grekçe presbiter kelimesi) o dönemden beri Reform kiliselerinin izlediği kilise yönetimidir.
Calvin ve Reform kiliseleri diyakonların hizmetine de büyük önem verdi (Elçilerin İşleri 6:1-7; 1.Timoteos 3:8-13). Reform geleneğinde diyakonlar kilisede ve daha geniş topluluklarda ihtiyacı olanlara merhamet hizmetinde bulunmak için ayrılmıştır. Bütün topluluk merhamet hizmetinde yer almalıdır, fakat bu alanda liderlik edenler diyakonlardır.
Calvin’in izinde Reform kiliseleri, yerel topluluğun ötesinde görünen kilisenin birliğinin gerekliliğini benimsemiştir. Kilise, bir yerel bedenden daha ötedir. Bu nedenle Reform kiliseleri, bağımsız toplulukların varlığını reddeder. Fakat aynı zamanda papa ya da piskopos tarafından kilisenin hiyerarşiyle yönetilmesine de karşı çıkarlar. Elçilerin İşleri 15.bölümde ilk kilisenin yaptığı gibi kilise bütün kiliseyi ilgilendiren konuları görüşmek üzere bölgesel (genelde ihtiyar heyeti olarak adlandırılır) ya da hep beraber (Sinod ya da Genel Kurul) toplanır. Dua ettikten ve kendi aralarında tartıştıktan sonra, Kutsal Yazıların gerçeğiyle Kutsal Ruh’un konuştuğu en üst yetkiyle çeşitli konularla ilgili kararlar alırlar.
Görünen birliğe Reform vurgusunun İsa Mesih’in gerçek kilisesine uygulandığını görmek önemlidir. Roma Katolik Kilisesinden ayrıldıkları için günahkar olarak suçlanan Reformcular için bu hayati bir konuydu. Sonunda gerçek kiliseyle sahte kilise arasındaki ayrımı yapmak için ‘‘Kilisenin İşaretleri’’ adı altında üç işaret geliştirdiler. Bu işaretler: 1) Kelam’ın sadık bir şekilde vaaz edilmesi, 2) sakramentlerin uygun bir şekilde yönetilmesi ve 3) kilise disiplininin uygulanması. Bunlar kilisenin tek işaretleri olmayabilir, fakat o dönemde gerçek ve sahte öğretişlerle baş etmede kiliseye yardımcı olmaktaydı. Bu Reformasyon mirasımızım bir kısmıdır. Sahte öğretişlerden ötürü bir kiliseden ayrılmak, günümüzde hala birçoklarının başa çıkmaya çalıştığı bir şeydir.
Bir kilise için kendi imanını inkar etmenin ne anlama geldiği ve sahte öğretmenlerle, ayartıcılarla başa çıkmanın ne olduğuyla yüzleşmek yeni bir mesele değildir (Matta 7:15-23; 2.Timoteos 3:1-7; 2.Petrus 2:1-12; 3:1-18). Bu başlangıçtan beri var olan bir meseledir.
‘‘Bu nedenle, sevgili kardeşlerim, ilke tanımayan kişilerin aldatmasıyla sürüklenip karalılığınızdan sapmamak için bunları önceden bilerek sakının. Öte yandan Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in lütfunda ve O’nu tanımakta ilerleyin…’’ (2.Petrus 3:17-18)
İki sakrament kabul etmekteyiz: vaftiz ve Rab’bin Sofrası. Roma Katolik yedi sakrament uygulamaktadır; İsa Mesih’in bunlardan yalnızca ikisini kurduğuna inanmaktayız. Her bir sakrament bir Eski Antlaşma uygulamasını yankılamaktadır.
Sakramentleri anlamada Reform kiliseleri, iki kutup arasında orta yolu bulmaktadır. Bir görüş Tanrı’nın sakramentler aracılığıyla lütfunu gerçekten de ilettiğini benimser: vaftiz suyu günahları yıkar, Rab’bin Sofrası’nın ögeleri gerçekten veya ruhsal olarak Mesih’in bedenine ve kanına dönüşür. İkinci görüş sakramentlerin hiçbir şekilde lütuf içermediğini, sadece anma ögeleri olduklarını benimser. Fakat Kutsal Kitap onlara bundan çok daha yüce bir yer verir (1.Korintliler 10:16-17; Galatyalılar 3:27). Ancak Reform doktrininde bunlar sakramenttir ve lütuf araçlarıdır, ruhsal ve gerçek anlamda bunları imanla alanları Rab’bin bereketlediğini söyler. Nasıl ki Kutsal Kitap ve dua Tanrı’nın imanlının imanda gelişmesi için çalıştığı araçlarsa, sakramentler de öyledir. Nasıl ki dua ve Kutsal Kitap’ın etkililiği tamamen Kutsal Ruh’a dayalıysa, sakramentlerin gücü ve etkililiği de aynı şekilde Kutsal Ruh’a dayalıdır.
Vaftiz
Eski Antlaşma’da Tanrı halkına dahil olmanın işareti sünnetti. Bir kez uygulanırdı ve kişinin bir üye olduğunu belirtirdi. Erkek çocuk bebekken sünnet edilerek topluluğa kabul edilirdi, bir yabancı da yaşı ne olursa olsun sünnet edilerek topluluğa dahil edilirdi. Yeni Antlaşma’da, sünnetin yerini suyla vaftiz aldı (Koloseliler 2:11-12). İmanlıların topluluğa girmesi için dışsal bir işaretti (hem erkekler hem kadınlar için), Tanrı’nın nesiller boyunca vaat ettiği antlaşma merhametinin bir işareti ve mührüydü (Yeşaya 59:21). İmanlı olan aileler çocuklarını vaftiz ettirmek için getirerek bu merhameti beyan ederler, yabancılar da imanlarını beyan ederek ve vaftiz olarak bu merhameti beyan ederler. Pentikost günü elçi Petrus’un aileleri tövbe edip vaftiz edilmek istediklerinde çocuklarını da beraberinde getirmeye çağırdığını görmekteyiz: ‘‘Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun… bu vaat sizler, çocuklarınız, uzaktakilerin hepsi için, Tanrımız Rab’bin çağıracağı herkes için geçerlidir’’ (Elçilerin İşleri 2:38-39).
Çocukların vaftiz edilmediği bir altyapıdan gelerek, ilk başta bu düşünceyle ilgili sorunlar yaşıyordum, çünkü bunu emreden direkt bir ayet arıyordum. Ancak imanlıların çocuklarının vaftiz edilmesinin Eski Antlaşma antlaşma ilkesini nasıl yerine getirdiğini anladığımda (bütün aile antlaşma topluluğunun bir parçası), Yeni Antlaşma’da bütün ailelerin ve ev halkının aynı nedenden ötürü vaftiz edilmesi gerektiğini kabul etmek zor değildi. Kutsal Yazılar’ın dile getirdiği de buydu (Elçilerin İşleri 16:15, 33; 1.Korintliler 1:16). Sürekli olarak kendimize çocukları kiliseye dahil ederek ayrıcalıkları ve sorumlulukları hatırlatmak için antlaşma çocukları ifadesini kullanırız.
Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki, Reform kiliseleri hiçbir zaman tek bir vaftiz etme yönteminin geçerli tek vaftiz yöntemi olduğunu öğretmemiştir. Çoğu pastör suyu serper (kanı serpmenin bir işareti olarak) ya da baştan aşağı döker (Kutsal Ruh’un dökülmesine bir işaret olarak). Fakat arzu edildiğinde çoğu da batırma yöntemine karşı çıkmaz (ölüm ve dirilişin bir sembolü olarak).
Rab’bin Sofrası veya Komünyon
Diğer sakrament Rab’bin Sofrası (veya komünyon) Eski Antlaşma’daki karşılığını Fısıh yemeğinde bulmaktadır. Sünnetin aksine Fısıh, kuzunun ölümüyle gerçekleşen kurtuluşu anımsamak ve kutlamak adına her yıl kutlanırdı (Mısır’dan Çıkış 12). İsa Mesih’in, Tanrı Kuzusu’nun, tekrar yenilecek bir yemek başlatması tesadüfi değildi. Bunu beden olarak (ekmek) tekrar gelişini ve ölümünü (şarap) hatırlamak için yapmalıyız, aynı zamanda ruhsal ancak gerçek bir anlamda da O’nunla paydaşlıkta bulunmak için yapmalıyız (1.Korintliler 10:16-17; 11:23-34). Bu nedenle yemek, sürekli bir ruhsal yenilenmeye hizmet etmektedir. Fısıh aileler olarak kutlanmaktaydı. Yeni Antlaşma’da Rab’bin Sofrası kilise ailesiyle kutlanır, Mesih’e imanını açıkça beyan eden ve vaftiz olan kişiler bu Sofra’ya katılmaya davetlidir.
Rab’bin Sofrası hizmeti, kilisenin ruhsal yaşamı için çok büyük ölçüde temeldir. İhtiyarlar tarafından sınandıktan sonra, üyelik için aday komünyona katılan bir üye olarak kabul edilir. Rab’bin Sofrası’na davet edilme, ihtiyarların bu üyenin gerçek bir imanlı olduğuna dair ifadesidir. Vaftiz olmuş olan çocuklar bu Sofra’ya katılmadan önce ihtiyarlara bu şekilde bir iman beyanında bulunmalıdır. Ne yazık ki imanlıların imanlı olmadıklarını ortaya koydukları bazı durumlar vardır. Elbette hiç kimse hiç kimsenin yüreğinde ne olduğunu bilemez, fakat bir davranış tamamen Kutsal Kitap’ın öğretişine aykırıysa, ihtiyarlar bu davranışı düzeltmeyi gözlemelidir. Buna kilise disiplini denir. Eğer üyeler ihtiyarların disiplinini kabul etmezse, kilisenin uygulayabileceği daha ağır ceza aforozdur. Rab’bin Sofrası’nın kendi içinde kişilerin kendilerini imanlılar olarak görmemelerine dair bir tanıklık bulunmaktadır.
TANRI’NIN KRALLIĞI
Lütuf Antlaşması, günahın etkilerini ortadan kaldırmak için Tanrı’nın bu dünyaya geleceğine dair bir vaattir, öyle ki dünyada adalet ve doğruluk bir kez daha görülsün. Bu düzeltme için kullanılan ve esenlik diye çevrilen kelime şalom’dur. Tanrı’nın ve esenlik çağının gelişini beklemek, Eski Antlaşma gözler önüne serdikçe ve peygamberler bir Kraldan ve O’nun Krallığından söz ettikçe daha fazla büyümektedir (Yeşaya 9:1-7; 11:1-9). Açıkça bu Kral İsa Mesih’ti (Mesih Grekçe Messiah demektir, atanmış kişidir) ve O’nun gelişi Tanrı’nın Krallığını yeryüzünde kurdu (Luka 2:10-14; 4:14-21, 43). Mesih tekrar bütün gücü ve görkemiyle geldiğinde bu Krallığın tamamlanmasını bekliyoruz. Fakat Mesih’in gelişiyle ve eylemiyle bu Krallık geldi ve Kutsal Ruh’un gücüyle Müjde duyurulduğunda, kiliseler kurulduğunda, daha fazla insan Mesih’e iman ettiğinde ve Hristiyanlar ışık ve tuz olarak yaşadıklarında bu Krallık gelmektedir.
Reform öğretmenler, Krallıkla ilgili yaşamakta olduğumuz dönemi tanımlamak adına ‘‘zaten gelmiş olan, gelmekte olan’’ demektedirler. Böylece yaşamlarımızın merkezine Mesih’i koyduğumuzda, Kiliseyi kurduğumuzda, Mesih’in iyi haberini başkalarına duyurduğumuzda, ihtiyaç içinde olanlara yardım ettiğimizde, barışı sağlayan kişiler olarak çalıştığımızda, çocuklarımızı Mesih’i tanıyan kişiler olarak yetiştirdiğimizde, gelmekte olan bir krallığın ardından gideriz. Tanrı’nın Krallığına Mesih’in zaferiyle güvenmek, kilise tarihinde birçok harekete ve misyon çalışmalarına neden olmuştur. Bu, Tanrı’nın Krallığını dünyasal kralların gayretleriyle bağdaştırmaktan ya da Krallığın ‘‘Arkada Bırakılan’’ romanlarında öğretildiği gibi gelecek bir Yahudi krallığı fikriyle bağdaştırmaktan farklı bir vurgudur.
Krallığın sürekli bir hatırlatıcı olduğundan bahsetmek, Tanrı’nın tasarısının kişisel kurtuluştan çok daha fazlası olduğunu göstermektedir. Mesih’in gelişi, ‘‘En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun. Yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun’’ (Luka 2:14) anlamına gelmektedir. Tanrı ‘‘Mesih’in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerdeki ve gökteki her şeyi O’nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu’’ (Koloseliler 1:20). Bu nedenle tamamen Hristiyan ve Kutsal Kitapsal olmak için, bu bozuk dünyaya esenliği götürmek için Mesih’teki kişisel kurtuluşumuzun ötesine geçmeliyiz. Bu, Tanrı’nın dünyasıdır ve biz ondan elimizi ayağımızı çekmemeliyiz. ‘‘Krallığın gelsin; gökte olduğu gibi yeryüzünde de senin isteğin olsun’’ diye dua etmekteyiz (Matta 6:10), fakat son güne dek ilk Krallığı gözetmeli ve dualarımızı eylemlere dökmeliyiz.
Umarım Reform kilisesi hakkında yazmış olduklarım sizleri yalnızca tarihsel açıdan değil, fakat aynı zamanda mirasımızda en iyi şeylere özenmeye de sizleri teşvik eder. Reformcular kendilerine de gerçek reformun asla bitmeyeceğini, Reform kilisesinin devamlı olarak reformlaşacağını (semper reformanda) öğrettiler. Bu nedenler eğer bizler mirasımıza sadık kalırsak, geçmişte yaşamayarak bizlere verilen temel için minnettarlık duyarız. Tanrı aynıdır, Kelamı ebedi gerçektir, fakat dünyamız değişmektedir. Dünyaya Kayamız olan Tanrı’dan bahsetmek için yeni yollara açık olmalıyız. Yücelik yalnız ve yalnızca O’na aittir!
Ey Rab, yüreğimi isteyerek ve bütün kalbimle Sana sunuyorum.
John Calvin